Kayıtlar

Ekim, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Ne Haspaymış

 Artık sıkılmaya başladım bitsin şu tatil. Öyle ki can sıkıntısına muzurluklar yapmaya başladım. Epeydir canımı sıkan hem cinsime edebiyat üzerinden edepsizlik ettim. Evet, yaptım ve pişman değilim. Neye benzedi bu. Yabancı bir söylem gelmedi bana. Artık bloga şiirlerimi koymuyorum niyeyse. Şiir herkesin sevdiği bir platform değil. Bundandır belki, bilmiyorum.  İnsanlar çeşit çeşit. Benzeşmiyoruz diye, farklılığı beni sinirlendiriyor, varlığı rahatsızlık veriyor diye bulunulan ortamdan men etme hakkını kendimde görmüyorum. Fakat içimde şahsıma yapılmış saygısızlığı atamamışlığım var. Kendime hakim oluşuma şaşkınlığım bir de.  Bir süre kandırdım kendimi ki bunu çok iyi başarırım. Kendimi kandırmakta üstüme yoktur. Bir çok insanı bilemem. Yapılan eylem bana yöneliktir ve zararı belki somut olarak da banadır fakat yapanı manen yoksunlaştırır. Damardan girmişim, buna kanmamam düşük olasılıkta.  Olayın sıcaklığından olsa gerek pek düşünmüyorum. Geriye döndüğümde kendime diyeceğim yok

İki Gün

Resim
 Dün gece epey bir geç uyudum. Tûba facede bir film paylaşmış. Bir başladım bir daha da bırakamadım epey de güzeldi film. Adı Siyah(Black). Bu sıra biraz film izler oldum ama filmlerin adını bilmeden izliyorum orası ayrı.  Sabah daha doğrusu öğlen ev sahibim aradı. Daha ayılmadan aşağıda kapının önünde buldum kendimi. Düşünmüş etmiş et getirmiş sağ olsun. Yukarı çıktım et bana bakıyor ben ona. Ne anlarım yahu ben et doğramaktan. Annemi de hayatta aramam. Hemen başlıyor hani biliyordun sen demeye. Akşama hallederim diyerekten öylece bıraktım. Akşam da hemen oluverdi.  Aldım eti elime bir baktım şimdi bunun tipi nasıl bir şey diye. Sırf et göndermiş sağ olsun. Küçük küçük küp şeklinde doğradım hepsini. Parmağımı da doğradım bi güzel. Ufak bir sıyrık sadece neyse ki. Koydum ocağa öylece. Fasulye mantığı güderek kendi suyuyla pişsin dedim. Baktım ki suyunu çekti su ekledim ben de üstüne. En son da tuzu koyarım diye hesap ettim. Bunları tasdiklettirmek için annemi aradım ve beni yanılt

Elektrikler Kesilince

 Geçen akşam acayip çok yağmur yağdı Uşak'a. Şimşekte çaktı bol miktarda. Sonra elektrikler kesildi. Bilgisayarın şarjı da 5 dakika bile dayanmıyor. Oturduğum yerde kalakaldım öyle. Ne bir adım ileri ne bir adım geri.  Apartmandan sesler gelmeye başladı. Bir cesaret kalktım mum vardı baş ucumda onu yaktım. Korkudan tansiyonum hangi rakamlarda geziniyordu bilmem. Hiçbir şey olmamış gibi düşünmek istedim. Hastaydım da zaten. Çorba vardı onu ısıttım. Bitirdim hala gelmedi bu elektrikler. Bu binada neden jeneratör yoktu ya da her ne haltsa. Tekrar odama geldim, resim yapacaktım ben niye gitti bu elektrikler. Kitap da okuyacaktım. Sonra işim vardı şiir yazacaktım bilgisayarda yazıyordum hatta. Bulmaca da çözecektim hem.  Bu şimşek de ne eğlenceli gelirdi Gamze korkarken. Gök gürültüsü olmasın yeterdi şimdilik. Hastaydım ben ama hem de evde yalnızdım elektriklerin gitmemesini gerektirecek kadar mühimdi bu unsurlar. Sonra şimdi kimi arayayım ben şimdi. Evi arasam telaşlanacaklar, üzül

KAN

Resim
 Daha iyiyim bolca yalnızım. İyi geleceğini düşünüyorum bana.  Menekşeme su vermiştim geçen gün. Karşılık vermiş bana şenlenmiş kendince. Artık yanımda dolandırmayı bıraktım onu. Koydum camın önüne. Güzel kıyafetler alacağım ona da evden çıkmayı kendime iş olarak görmezsem bir gün.  Dün derse gittim. Kimsecikler gitmemiş, hocanın odasında oturduk iki kelam ettik sonra merkezde işi varmış beni de bıraktı sağ olsun. Sadece makas almak için girdiğim marketten bir adet sulu boya, resim kağıdı, resim kalemi ve makas alıp çıktım. Yazın Pınarım sulu boya yaparken elinden alıp saatlerce vermemiştim. Dur şu kısmını da yapayım şurası da var diye diye. Sonunda verdim ama. Orada görünce de dayanamadım aldım ben de. Bu gün oturdum başına. Önce netten baktımdı dün sulu boya yapmanın püf noktalarına.  Kağıdı koydum önüme kan çizeceğim. Zorum ne gerçekten bilmiyorum. İnsan ilk neden kan çizmek ister hiç bir fikrim yok. Becerdiğim de söylenemez. Ama kan bu. Biçimsiz bir şeydir zaten. İyi bir kaç

Hastalık da Benim Bir Parçam

 Hastalıktan bütün gün yattım. Gündüz bir ara dayanamayıp kendimi dışarı attım. Hemen binanın altında eczane var. İlaç alayım dedimdi. Cumartesi olduğundan nöbetçi eczane aramak zorunda kaldım iyi mi. Kendimden bir haber yürüdüm çarşıda. Hatta bir ara dedim şimdi bayılacağım. Yalnızken daha güçlü oluyorum. Evde olsaydım Pınarıma bin naz yapardım ağzımın içine bakardı bir şey söyleyeyim diye.  Sonra komşularımızda ne ararsak bulunur. Burada komşuyu ne tanıyorum ne görüyorum. Dün akşam kaç tane kapı çaldım hiçbiri açmadı. Evde yoklardı sanırsam. En son bir tanesi açtı. Elimde bir tabak üstü peçeteyle örtülü. Bunu kabul ederseniz sevinirim deyiverdim. En üst katta oturuyorum diye de ekledim. Karşımda bana şaşkın ama biraz da acır gibi bakan bir çift göz vardı. Tabağı da aldı sağ olsun, geri vermeyi düşünen bir havası da yoktu hay Allah. :) Ayakkabılardan anladığın kadarıyla bir kız bir erkek vardı evde. Kapıyı açan erkekti.  Kendi halime acıyıp bu gün elma yedim. Hiç meyve sevmeyen b

Yalnızlık Belirtileri

Resim
 Yazma saatim yaklaştı mı ne?  Bu gün çarşamba pazarına gittim ve yine kendimle alay ettirttim bir ton. Öğreneceğim elbet. Geçsinler şimdi pazarcı teyzeler amcalar alayını.  Gittim bu gün daha güzel bir fasulye kestirdim gözüme eğer çabuk pişmezse haftaya geleceğim soracağım hesabını da deyiverdim. Bana demez mi tamam mavi ojelerinizden tanıyacağım sizi diye. Güldüm geçtim ben de. Pembe domates aldım, Uşak'ın meşhur. Lahana aldım ama yapmasını bilmiyorum. Sırf eve boş gitmemek için aldım. Salataya koyarım belki lahana dolması da yaparım diye. Börülce aldım, brokoli, pirinç, meyve suyu bir de. Tabi markete de uğradım hepsini alabilmek için. Pazardan eve gelip tekrar çıkmam gerekti.  Pazardan dönerken kuaföre uğradımdı, oradaki kadından lahana sarmasının tarifini aldım. Marketten dönerken de çiçekçinin önünden geçiyordum tam menekşe alacaktım uzun zamandır aklımda idi gördüm işte. Dedim menekşe alıcam. Benim de öyle dan diye girmelerim vardır ki sormayın. Kadın önce durdu bira

Size amca diyebilir miyim?

 Sosyalleşme çalışmalarına başladım. Bu gün diğer günlere oranlarsam eğer dışarıda geçirdiğim saat toplam bir ay kadar denebilir.  Yaptığım da bir şey olsa. Burcu geldi konuştuk ettik dışarı çıktık yemek yedik oradan bir kafeye gittik okey oynadık eve geldim. Ama bu kadar değil. 3 kişilik oynadığımız okeyden ne olacak. Çocuklarıma haber ettim gidem bir yerlere diye bize gel dediler. Onlarda varmış okey takımı. Özge'yi de aldım onlara gittim ben de. Eğlendik epeyce. Bayram geliyor tabi. Herkes evlerine gidiyor. Ben buralarda bi gariban. Aslında bayramda binadaki komşularıma uğramayı düşündüm. Sonra bu fikrimden bir anda vaz geçtim. Niye mi? Şimdi acıyan gözlerle bakacaklar. Yazık buralarda bayramda ailesinden uzakta okuyor. Ah yavrum vah yavrum. Kendimi birden bu tablonun içinde hayal ettim de. Yolda izde görürsem ne âlâ. Yoksa yok kapısına gitmek kimsenin. :)  Evet geleceğim şimdi anlatacağım şeye. Şiir yayınladığım sitelerden birinde amcanın biri çıkmış bir haber yayınlamış v

Soslu Makarna

Resim
 İstanbul'da iken daha fazla blog yazıyordum. Nedenini düşündüm ve bulmakta pek de zorlanmadım. Her saniye bir olay. Hayat çok hızlı orada. Adım atsam olay gözlerimin önünde. Hatta adım atmama gerek bile yok. Dışarıdan gelen bir ses, apartmanda yaşamanın vermiş olduğu olanakla çok sayıda hayatlara kulak misafirliği vs. Bunları çoğaltabilirim fakat komşularımızın özel hayatlarını blogumda ifşa etmesem daha iyi olacak.  Ne yazacaktım şimdi aklımdan uçup gitti. Devam edeyim belki gelir.  Akşam üzeri facebookta kuzenim ablasının nişan görüntülerini paylaşmış. Kardeşimi gördüm ve onu çok özledim. Kardeşim diye diyorum çok tatlı. Artık büyüyor tabi. Kendimi emektar gibi hissediyorum buna tanık oldukça.  Bu gün sevdiğim bir hocamın dersine gittim. Artık derslerde sözlü katılım göstermemeye başladım. Bir yararı da yok zaten. Kuzular gibi oturup dinliyorum sadece. :)  Dinledim iyi hoş. Durakta indim evime yürürken takı toka satan yere girdim. Çıkamayacağım diye çok korktum bir ara.

Nezaket Abla

 Efendim bu nezaket dediğimiz kurallar bazılarının can dostuyken benim hiç yakınlarımda oturamadı. Ne o beni sevdi ne ben onu. Düzeyli bir ilişkiye sahiptik. Ben arada çizgiyi aşsam da yuvarlanıp gidiyorduk işte.  Yuvarlanırken "akacak damar kanda durmaz" söylemine sığınıp en fazla burnum nemalanıyordu bu vakadan. Tabi kime göre neye göre nezaket bunlar da mesele benim için. Her girilen ortamın raconunu bilmek kadar yorucu bir şey olmasa gerek.  Geçen hocamın bir tanesi geldi derste kaymakam mıdır vali midir her ne haltsa. Arabasına binmiş oturma yeri de değişiyormuş bu mahlukların. Hocam yanlış yere oturunca mevki sahibi beyimiz rencide etmeden söyleyivermiş de kriz çözülmüş sözde. Yemişim yerini!  Bazen en temel nezaket kurallarını hiçe saymaktan büyük haz duyuyorum. Öyle ki bazılarının deyimi ile koskoca iş adamı, patron(!) beni görünce geçiştiren bir "merhaba, naber" dedi ve cevabı dinlemeyeceni bildiğimden iyiyim sağ olun deyip kesip attım. Normal gibi d

Uşak Günceleri

 Enteresan bir rüyayla başladım güne. Çocuk sevdigim ve şu an daha hatırlayamadığım bir sürü mesaj içerikli bir rüya. Hayra yordum mu yormadım mı bilmem uyanırken. Tek düşüncem kahvaltıda ne yesemdi. Kaldı ki yorgun uyanmıştım.  Kendimi oyaladım bir süre. Bir kalem iki allık dokundurup yüzüme çıktım evden okula gitmek üzere.  Yol üzerinde çalışma vardı. İnsanların kendilerini tehlikeye atıp koruma bariyerinin üstünden atlayıp geçtiği yoldan geçmek istemedim. Seyir halinde devam eden araçların arasından yürüdüm. Hiç olmazsa adrenalin biraz daha savunmalı olurdu. Durağa az kala sağsağlim bindim minibüse. Küçük şehir malum minibüsçülerin simasına aşinayız. Daha evvel yeni bir aracı kullanıyordu bu şoför. Orta yaşlarda hatta genç denebilir. İlerliyoruz Uşak'ın ara sokaklarında. Duraklardan birinde iki tane ev hanımı yolcu aldı. Tanış çıktılar sonrasında. Okulun durağında çalışan şoförlerden birinin eşiymiş. Sonra konuşmalardan anlıyorum ki çeşitli tatsızlıklar yaşamış durakta. Kad