Kayıtlar

Mart, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Sümbül, Deprem ve Buluş Üçlemesi

Efendim Uşaktan bildiriyorum. Deprem oldu saat 13:13'te.  Öyle odayı toparlar iken Tûba "sümbül ucundan çiçek açmış" dedi. Çocuklar gibi sevindim vallahi. Renk geldi hayatıma derkene ben ayakta idim Tûba oturuyordu. Deprem oluyor dedi. Baktım su sallanıyor ardından lamba. Tûba: "Hayatımıza tektonik de olsa bir hareketlenme geldi." dedi. Haklı şimdi ne diyeyim. :)  Ufak çaplı idi belirteyim. 4.2 diyor kandilli. Bir de Uşak'ın adı hiç anılmıyor ama biz de yaşıyoruz o anları biline.  Ben de bir kaç saat sonra annemi aradım. Ne yapalım sallanıyoruz öyle deyince anlamadı. Sonradan anlayınca korktunuz mu gibi sorular birbirini izledi. Korktuk diyemedim. Korkmadık da diyemedim değişik bir durum oldu. Annem şimdi saat başı bir bahaneyle arar. Kontrol için aradığını ikimiz de biliyoruz fakat niyeyse şunun için aradım, bunun için aradım diye eklemeden kapatmıyor telefonu. :)  Ve bir de uzun zamandır aradığım bir yazar vardı sitelerden birinde görmüş idim. Sonr

Oy Sümbülüm

Resim
 Yazayım, yazayım, ne yazayım. İyilik, güzellik yazayım. Geçecek olan sıkıntıları nasıl geçiştirdiğimi yazayım.  Terapi niyetine kendime sümbül aldıydım geçenlerde. (Kaktüs almaya girip sümbül aldım. Ne kadar rahat yalan söyleyebiliyorum bakın.) Kaktüs aslında iyi bir seçim olurdu beni anlatmaya. Zira hep dikenlerimle dolanıyorum. :) Radyasyon için ortamda bulundurmakta yarar olduğunu duymuştum bir yerlerden.  Sümbülümden bir tanesi açmış solmaya doğru yol alırken alttan yeni bir tane açmaya başlıyordu. Durdum, solanı kendime yeni açanı kardeşime benzettim. Suyunu verdim, arada bir esince kokusu geliyordu. Yarı çürük yarı mis...  O küçücük kabın içinde durmasın dedim toprağı da yetmemeye başladı gibi geldi. Aşçımız Faden abladan toprak istedim saksıyı da yanında verdi promosyon niyetine. Yurdun balkonunda boş boş duruyordu zati. Geldim bir hevesle saksının içine kendi toprağıyla beraber ektim sümbülümü. Suyunu da koydum, güneş alsın biraz da diyerekten camın önüne yerleştirdim. A

Zaman Taş'ımı

Haksızlık var ise yetkili kurumlarca gereği yapılmalı. Akşam okuldan gelip haberler eşliğinde yemeğimi yiyorum. Ankara'da adliyenin önünde bir takım ideoloji sahipleri sloganlar eşliğinde protesto halindeler. Polislere savrulan taşlardan bir tanesi bir habercinin başına gelmiş! Ne farkı kalmış protesto ettiğinden. Senin benimsediğin ideolojin batsın! Ki ömrünün de çok uzun olacağını sanmam. Değişim kaçınılmaz. Siyaset konuşmuyorum, takip etmiyorum. İnsaniyet boyutundan bakmak istiyorum yaşananlara. İçler acısı! Bunun kararını da kendim veriyorum. Küçücük aklımla. Kalem benim elimde! Not: Siyaset güzel bir şeydir.

Bitmeyen Dünlerim

Baktım ki blog yazmayalı bayağı olmuş. Şarkıydı, şiirdi geçiştirmişim. Olmadı, hiç yakışmadı bana bu durum. İki kelam etmeli diye geçtim tuşların karşısına.  Kalıplardan bahsedip duruyorum. Beni o kalıba koymayın buna koymayın diye isyanda bulunuyorum. Bulunuyorum da ne oluyor, ne değişiyor? Hiç.  Az evvel annemle konuştuk. Pınar'ımın öğretmeni ile görüşmüş. O gün meleğim öğretmenden azar yemiş suçsuz yere. Yanındaki arkadaşına "suuussss!" diye isyan etmiş yavrum dayanamamış artık. Öğretmen de kimden geldi o ses diye sorunca bütün herkes yavrucuğumun üstüne gitmiş. Ağlayarak annemin yanında bulmuş kendini. Pekte kırılgan meleğim. Öğretmenle olan görüşmelerinden annem bir kesiti anlatırken benim şu şarteller hiç dayanıklı değil hemen atıyor. "Neden Betül gibi Ahmet gibi olamıyormuş. Olabilirmiş, o kapasiteye sahipmiş." 'Bunu söyleyen bir eğitimci' safsatası yapmayacağım, faydasız. Yıllardır bu duruma karşı koyamadım, pek zavallı kardeşim de koyam