Kayıtlar

Ağustos, 2012 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

Yazmalı Artık

Doktorlar tarafından güzelce ekildikten sonra bütün hazırlıklarımızı afiyetle yemek bize düştü. İyi mi oldu kötü mü bilmem ama iştahsız ben için fena sayılmazdı. Zira hiç yemek yiyemez oldum. İştahla ilgili sorunum pek olmazdı ama midemle pek bir anlaştılar. Aç dolanıyorum.  Deniz ablam geldi bize. Bebeğini de getirdi elbette. Nasıl tatlı nasıl güzel. Ben yine dokunmaya kıyamadım. Ağlamasın çok küçük daha derken huysuzlanıp da bağırmaya başladı. Küçük sözümü geri alıyorum efendim. O minnacık şeyden o kadar ses nasıl çıkıyor hayret ettim bi süre ama susmuyor ki. Bir damla yaş varsa gözünde yine neyse diyeceğim. Ağlamak için ağlanır mı yahu. :)  Deniz ablam dedim neden dedim birden bire, şimdi sorularınıza cevap veriyorum. Malum doğum yaptı. İş yerinde yeri dolmuyor, ben de yeni işçi bulunana kadar idare ediyorum. Patron ne yapıyorsun diye sorduğunda kapitalizmin kapısını kolluyorum dememek için kendimi zor tutuyorum. Desem ne olur ki. Kendilerine direkt olarak bir saldırım söz konus

Kıskançlığımın Şekilleri

 Hep uzun uzadıya yazacak değilim ya. Kısadan bir not düşeyim aklımdakinden kurtulayım. Bir defasında yine televizyon programlarından birinde adını da hatırlayamadığım biri yazdıklarım benim zehirimdir. Ben onlardan kurtulurum diğer insanlar beslenir gibi bir şey söylemişti. Tam manası bu da olmayabilir ama buna yakın bir şeydi. Bir yere not düşmüştüm ama Uşak'ta bıraktığım not defterlerimden birinde sanırsam.  Kardeşime olan kıskançlığımın boyutlarında sınır tanımıyorum. En son kıskandığım bir arkadaşı vardı. Ben okulda iken annem oyun oynaması için göndermiş kolunun üstüne düşmüş lifleri mi ne kopmuş. Sargıda durmuş bir kaç hafta. Diyorum ben göndermeyin diye. Bak içime doğuyor işte. Annem bir sürü azar yedi benden gönderdiği için. Şimdi evdeyim ve geliyor o küçük kız kapıya. O kadar da tatlı ki. Ama işte göndermek istemiyorum. Gözümün de içine bakıyor kıyamıyorum. İki gündür geliyor kapıya ama Pınar evde yok. Annem işe götürüyor onu. Nasıl mutlu oluyorum anlatamam. Bu konuda

Bayram ve bayram.

 Ben de bir ay öncesinden iş görüşmelerinden birinde kent şeker için birileriyle görüştüm işte. Adımı aldı nerde oturduğumu söyledim bayramın bitmesine bir hafta kala arayacağız dedi kapattı. Garip bir görüşme olduktan bir kaç hafta sonra aradılar eğitim var gelin diye. Gittik, gördük, dinledik, geldik.Aradılar 3 gün evvel iki gün çalışmak için. Verdiler bir adres. Bu evdeki yavaş bilgisayarla internetten baktım baktım bulamadım. Ne ise çıktım yola. Söğütlü çeşmeye varınca sordum bir kaç kişiye Furkan Market nerede diyerekten. Caddenin adını da verdim ama bileni duyanı yok. Aradım tekrar adres için yanlış market vermişmişler. Bekledim bir süre yeni market verdiler. Kızıltoprak'da Carrefour'da şeker sattım iki gün. Ekonomik gelir ve kültür seviyesi farklı bir yer. Pek bayram gelmeyen bir mevki.  Hep çalışanlara karşı bir müşteri olarak güler yüzlü olmayı savunmuşumdur. Çalışarak deneyimledim. Bana göre çalışırken pek önemli bir şey olmasa da ben yine de çalışanlara karşı aynı

Gülmeyin

 Ya da gülebilirsiniz. Gece uykusunu özledim ben artık. Gece de uyumak istiyorum. :)  Bayram da geliyor. Biz de bayramın gelmesi demek temizliğin gelmesi demek. Duvarların yılda iki kez silinmesinin gereğini bana annem anlatamadı ya sanırım daha kimse anlatamaz. Neyse şimdi isyanın bir faydası yok. O duvarlar zorunlu olarak tarafımca silinecek. Zaten yazmayı da beceremiyorum. Konuyu da uzatmanın manası yok.  Bir kitap sıkıştırdım araya onu bitirdim iki gün evvel. İskender Pala'nın "Od" kitabı. Emeğe saygım var ama bu düşüncelerimi söylememe engel değil. Pek beğendiğimi söyleyemeyeceğim. Tasavvufa olan merakımın artmasıyla beraber bir daha tasavvuf edebiyatıyla ilgili bir şeyler görmek istememe isteği uyandırdı. Bıktırdı sanki. "Bizim Yunus"u anlatmış. Ardından Mevlana'yı da öğrenmek istedim ama kesinlikle başka bir yazardan. Elime Mevlana ile ilgili bir kitap aldım. İncelerken İskender Pala'nın adını gördüm kitapta. Yazar teşekkür etmiş ama bendeki

Aceleden Bir Yazı Yine:(

 Gece uyumayı sevmeyen ben için bu sahur meselesi cevher niteliğinde. Saat on buçuğa geldiğinde annem hadi yat demeye başladığından en fazla bir, bir buçuk saat oyalayabiliyordum onu. Ama sahur nedeniyle kalktığında önünde yemeği hazırlanmış çayı bardağında bulmak işine geliyor ve bu yüzden bir iki mırın kırın etse de sahura kadar oturabiliyorum.  Program takip ediyorum ben de. Geçen gün bir tanesini anlatmıştım zaten. Şimdi başka bir kanalda Aykırı Sorular adlı programın tekrarı veriliyor onu izliyorum bir kaç gündür. Çılgınlar gibi televizyon izliyorum desem yeri yani. Bir kaç tane de dizi kanalı var, onlar da uğrak mekanlarım oluyor. Haberleri de takip ediyorum. Dün gece Samsun'la ilgili haberler gördüm. Memleketimi sular basmış belediye başkanı çıkmış bu kadar can kaybının üzerine biz izin vermiyoruz zorla alıyor eğer vermezsek bizi seçmiyor vatandaş. Derdi seçim bu garibimin!  Zaten iki gündür bir sinirlerdeyim. Barınma beslenme gibi temel ihtiyaçlarımı sağlamayan devlet

Ayak Üstü

 Evde olduğumdan bir süre televizyon programlarından bahsedeceğim blogda. Yol öyle görünüyor maalesef. Bolca ahkam keseceğe de benziyorum. Önce kafamda uzun süredir yazmayı istediğim bir program vardı, ondan bahsedeceğim.  Çocukların şarkı söylediği program "bir şarkısın sen". Şimdi büyümüşte küçülmüş çocuklar topluluğuyla karşı karşıyayız ki bazılarında özgüven tavan yapmış. Kimisi de o kadar tatlı ki izlerken çok keyif alıyorum. Bir anlığına ne kadar bencil olduğum yönünde soru yağmuruyla karşılaşıyorum bir mantık çerçevesi içinde. Yazık vallahi üzülüyorum o çocuklara. Küçücük yaşında o şarkı sözlerini aklında tutup ölçüsüydü seyircisiydi. Bir tanesi gözlerini kocaman açmış direk annesinin gözlerine bakıyor hiç ayırmıyor o gözlerini şarkıyı doğru söylüyor, bir ara mikrofonu bırakıp oynuyor daha sonra tekrar kafasında bin tane tilkiyle doğru okuyor şarkıyı. Aman ne kadar da şirin!  Gece uyumayı pek sevmiyorum ve imsak vaktini beklerken bir program buldum. "Kime gör