Kayıtlar

Karılar ve Çoğunlukçu Demokrasi

İki çift laf etmeye geldim. Güzel bir yaz, güzel zamanlar. Bu güzellik içinde burukluklar, kayıplar, hüzünler ve yepyeni umutlar barındırıyor. Ülkemde siyaset olanca garipliğiyle sürdürülüyor. Politikacılar kelimenin hakkını çok iyi karşılıyor. Çok üzgünüm ama hepsi birbirinden yalancı. Şimdilik umut etmek iyi. Dünyada, izlediğim filmlerde, okuduğum kitaplarda, duyduğum haberlerde kadınlar, ah kadınlar, kadınlarımız erkek egemenliğine maruz bırakılmış. Kabullenmiş ve benimseyen kadınlar için vicdanımda her daim bunun muhasebesini görüyor olacağım sanırım. Ömrümün sonuna dek. Bir yerde dikiş tutturamıyor olmak neden benim ruhuma hasar misal? Sesin yüksek çıkması, meselelerin bolca örneklerle desteklenerek iddianın kuvvetlendirilmesi savunulan olayı doğru kılar mı? Azınlıksan eğer incinmeyi hak edersin. Hiç anlam veremedim, kadın hakkında şöyle olmalı, böyle yapmalı kalıplarına. Daha kendim, benliğim, varlığım hakkında bir karara varabilmiş değilim ki onlarca kadının idealine otur

Beynimin İçindeki Kalabalık

Resim
 Dün sosyal medyada karşıma çıktı Ceren Damar Şenel. Araştırma görevlisi, eğitimci olmasıyla meslektaşım diyebilirim kendisine. Bilim insanı olması, tüm o zorlu sınavları aşması, yüksek ihtimalle sosyal yaşantısından birçok fedakarlıklarda bulunarak geldiği mevkide... Gencecik, pırıl pırıl yüzü olan bir kadın. Gördüm, üzüldüm. Ölümü kabullendik, çaresizce.  Genç ve ani ölümlerin en çok da geride kalanları yaktığını yakından bilirim. Bilmeyi, eksik kalmayı tercih edeceğim bir deneyim ne yazık ki.  İnsanlar var, kalabalık ama zihnime doluşmuş hepsi. Düşünmeden, bilmeden fikir sahibi olanların ortasında kalmış hissediyorum. Çakallıkla, zorbalıkla da olsa işini gördürebilmiş olanların erdemli kılındığı bir yönetim algısı. Siyasal alanda değil, toplumsal yapıda. Bir güç var hani farkında olmadığımız. Kin ve nefretin kabul görülüşü ve sıradanlaşmasını sağlayan güç. Siyasal manada tek kelime bile etmiyorum. Bilim yuvasında iken de etmezdim. Bir gün aleyhime döneceğini fark etm

Film Analizim

Resim
Kapalı, karanlık, yağmurlu bir İstanbul gününe uyandık bu gün. Böyle havalarda iş başı yapmak epey zor oluyor. İnsanın yatmak, yorgana daha da gömülmek dışında pek bi şey yapası gelmiyor. Salgından mı, dikkatsizliğimden mi, kötü enerjiden mi bilmem 2 haftayı geçkindir fena hastayım. Bir hafta boyunca sesim çıkmadı. Kısıldı, kalınlaştı, farklı tonları denedi, yeni yeni kendini buluyor. Bağışıklığım neden bu kadar düşük bilmiyorum, anlam veremiyorum, 3 adet zonklayan uçuğumla kapattım bu serüveni. Şimdi sakince yaralarımı tedavi ediyorum. Güzel bir film izledim hafta sonu. Daha önce Deccal, Karanlıkta Dans, Nymphomaniac filmlerini izleyip beğendiğim yönetmen Lars Von Trier'in son filmi Jack'in Yaptığı Ev. Hepsi ayrı güzellikteydi benim için ya. Hepsini çok seviyorum. Bu filmde bir seri katil üzerinden bir çok şey anlatmış. Felsefi boyutta doyurucu diyaloglara sahipti. Hastalığım yüzünden pek odaklanamadım ne yazık ki. Sonra sonra kafamda oturmaya başladı bazı sahneler. İzl

Dost Ziyareti

Resim
  Dün itibariyle İstanbul'da, an itibariyle masamın başındayım. İş arkadaşlarımı özlemişim, hepsini ayrı seviyorum. Birazdan kahve molasında onlara da anlatırım neler yaptık.   Neler mi yaptık?   Sakin, dinlenmeli, biraz da gezmeli bir tatil. Gittiğimde Tuba beni otogardan aldı. Bahtsız olmayagörsün bir insan. Yağmurdan sonbaharı izleyemedim hiç. Öyle dışarı bakarken biraz dikkat kesilince camın yüzeyine, "intihar" kelimesinin kazındığını fark ettim. Sevgili evren bana ne mesaj veriyordu? Anlamak çok güç gerçekten!   Eve vardığımızda annesi samimiyeti ve enfes çorbasıyla karşıladı bizi. Sıcacık yuva, lezzetli muhabbet, fakir edebiyatından hallice çayımız. Daha ne istesin ki misafir bir insan. Ertesi gün annesini İstanbul'a yolladı ve birlikte Akçakoca'da vakit geçirdik.   Uçurum kenarı denilebilecek bir kafede oturduk. Daha güzel dekore edilebilirmiş diye düşündük durduk. Soba sıcağı, dalga sesleri çok iyi geldi.   Aslında biraz anlatm

Kafa izni

Resim
  Nasıl bir özlemse yazmak isteği peşimde. Umarım geçici heves değildir.   Ne çok hayallerim vardı misal; çalışmanın, çok çalışmanın ihtiyacımız olmadığını kallavi bir biçimde savunup, ömrüm boyu azla yetinmenin huzurlu olacağına inandırmıştım kendimi. Nasıl sıkıldımsa kanaat etmekten, elimdekiyle yetinmekten. Bir memurdan farkım yok şimdi. Pardon var, bordrom daha mütevazi sayıları gösteriyor.   Şu cümleleri kurduğumu hatırlıyorum üç yıl öncesinde;   Okuldan yenilerde gelmiş çalışmaya başlamışım hemen, evde misafirler var. Kısırlar, börekler, kekler havada uçuşuyor.   Sordu biri, nasıl sordu hatırlamıyorum ama evlenmiyor musun gibilerinden, benim cevabım netti.   Çok sıkıldım fakirlikten, olacaksa zengin koca olsun. :)   Bi süre panzehir oldu bana bu söz. Gülüşüp kapanıyordu konu temiz temiz. Şimdi kızma yoluna gidiyorum ne yazık ki. Başka derdimiz, meselemiz, konuşacak fikirlerimiz yokmuş gibi. İnsanlar neden bu kadar merak ediyorlar hiç anlam veremiyorum. Üstelik bu yakın

Keşke Sürse Ya

Resim
  Ne yazsam...   Ortalık çok pahalı mesela. Eskiden indirime girecek diye bir şeyi beklerken şimdi hiç almama yoluna doğru ilerledik. Görsen her yerde indirimler, yüzdelik oranlar çıldırmış durumda. Önce fiyatı arttırıp sonra indirim diye sunuluyor piyasaya. Yorgunuz arkadaşım. Kent yaşamı zor, trafik zor, kalabalık zor, çalışmak zor. İhtiyaç olur, dalgınlık olur almak durumunda kalırız yüksek fiyatta iken. Bunlarla mücadele ediyoruz, yapmayın.   Soğuklar geliyor. Ne yazı ne de kışı sevemedim ben. Üşüyoruz, üşüyenlere üzülüyoruz. Açlığı, yokluğu daha çok hissediyoruz. Doğalgazdır, emektir, böyle zincir gibi birbiri ardına geliyor dertler. "Sürsün Bahar" diyerek müzik zevkimi de kondurayım buralara. Bu dönem böyle. Bazen popüler kültürün egoist prensesi Aleyna da dinliyorum. Hem de keyifle. Yapıyorum vallahi.   Neler yaptım bahsedeyim biraz.   Lisansı zorla bitirsem de okul hayatının özleminden bir yıl daha okuma kararı alıp, pedagojik formasyon eğitimi aldım. Eğitim

Dinginleşmek

Resim
(Kişisel gelişim kitaplarından fırlamış gibi duran başlığım için üzgünüm. :)  Şöyle bir göz attım eski yazdıklarıma, yakın tarihlere...  Korkunç acılar çekiyormuş gibi kelimeler, hatırlamak istemediğim detaylarla dolu biraz da. Fark ettim ki, bedenimde neresi zayıfsa ruhum, kendi acısını oradan çıkartıyormuş. 2 yıl öncesiyle şimdi arasında bedensel olarak aynı hareketlilikteyim ve o derece ağrılarım olmuyor. Elbette yok olmadılar fakat okudukça hatırlıyorum ki günlerimi zehir ediyordu. Biraz dikkat edip, kendime iyi davranmamla çözüldü sorun. O günlerin mirası mı yoksa, sonradan gelişen bir durum mu bilmem ama başka dertlere, ağrılara doğru keşifler yaptım. Örneğin, böbrek taşı gibi. Sorunlar geçecektir, hep geçti geçmişte.  Şimdi hafif tebessümle aklıma getiriyorum şu fikirlerimi; okul bittiğinde ne yapacağıma dair hiçbir plan yapmamıştım. Ciddi ciddi ölmeye ayarlamıştım kendimi. Hedeflerimi tamamlamış, ölebilirdim.😊 Ölmeyince elimde koca bir hayal kırıklığı ve ins