Dinginleşmek


(Kişisel gelişim kitaplarından fırlamış gibi duran başlığım için üzgünüm. :)


 Şöyle bir göz attım eski yazdıklarıma, yakın tarihlere...

 Korkunç acılar çekiyormuş gibi kelimeler, hatırlamak istemediğim detaylarla dolu biraz da. Fark ettim ki, bedenimde neresi zayıfsa ruhum, kendi acısını oradan çıkartıyormuş. 2 yıl öncesiyle şimdi arasında bedensel olarak aynı hareketlilikteyim ve o derece ağrılarım olmuyor. Elbette yok olmadılar fakat okudukça hatırlıyorum ki günlerimi zehir ediyordu. Biraz dikkat edip, kendime iyi davranmamla çözüldü sorun. O günlerin mirası mı yoksa, sonradan gelişen bir durum mu bilmem ama başka dertlere, ağrılara doğru keşifler yaptım. Örneğin, böbrek taşı gibi. Sorunlar geçecektir, hep geçti geçmişte.

 Şimdi hafif tebessümle aklıma getiriyorum şu fikirlerimi; okul bittiğinde ne yapacağıma dair hiçbir plan yapmamıştım. Ciddi ciddi ölmeye ayarlamıştım kendimi. Hedeflerimi tamamlamış, ölebilirdim.😊 Ölmeyince elimde koca bir hayal kırıklığı ve insanların hunharca yaşayışları, acayip canımı sıkıyordu. Sonlanmayan bir ıstırap çemberi. Bir gün diğerinin aynısı. Yakınmalar, sitemler, beklentiler hep bana yapılıyormuş gibiydi. Farklı olma, iyi kalma çabasından sıyrılıp kayışı kopardım ve aşırı hassasiyetimi kendi keyfime yönlendirmekte buldum çareyi. Uğraşamazdım. Yaşım neredeyse 30 oluyordu, ölmüyordum da. Artık ölmeyi bekliyordum, felsefi manada yalnızca.


 Kitap okumaya verdim kendimi. Önce öykülerle başladım. Kısa, bağlayıcı, bir solukta biten kitaplarla alışkanlık kazandıktan sonra romanlar okur hale geldim. Okuma yolculuğunda kendi yöntemim güzel oldu. Özel ilgi duyduğum kişiden aldığım tavsiyeler ve ona yetişme çabamın (yetişemedi) büyük etkisi oldu bu konuda. Sonra, kaderimin ana teması kavuşamamak üzerine yazıldı benim sanırım. Tam manasıyla, "durum bu" demek hiç nasip olmuyordu. Olmasındı, uğraşamaz, bunu düşünemezdim artık. Dedim ya koptu kayış. Yine de onu gördüğüm güne, gülüşüne minnettar kalacağım.


 Bu arada, kardeşimle birlikte gittiğimiz karadeniz turunda, yurtdışı hayalimi gerçekleştirmiş oldum. Birkaç saatte olsa Batum'da bulunduk. Gözlerimi kapattığımda şehrin bir fotoğraf karesi gibi gözlerimin önüne gelmesi güzel bir duygu. Gezmek ve okumak sayesinde dinginleştim. Ait olmak ve sahip olmak terimlerini zamana -şimdiye- yükleyip acılarımı hafifletmeyi başarabiliyorum. Bazen acıyı da seviyorum ve tıpkı mevcut hastalığım gibi melankolinin de ben var oldukça içimde süreceğini kabul ettim. Bu süreçleri olabildiğince sakin atlatabilmeye çabalıyorum işte.


 Anlatacak ne çok şey var. Yazmayı hep özlemekle beraber yazdıklarımın gerekliliği ve kimi neden ilgilendirdiği üstüne düşünmeden edemiyorum. Bir de şu var mesela; bu kadar mı yalnızım? Valla bazen, evet. Bu kadar yalnızım. Üstelik kıymetli bir yalnızlık.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mesai Arası 3

Pamuk Şekeri

Ferah Uyusun Ruhun...