Kafa izni




  Nasıl bir özlemse yazmak isteği peşimde. Umarım geçici heves değildir.


  Ne çok hayallerim vardı misal; çalışmanın, çok çalışmanın ihtiyacımız olmadığını kallavi bir biçimde savunup, ömrüm boyu azla yetinmenin huzurlu olacağına inandırmıştım kendimi. Nasıl sıkıldımsa kanaat etmekten, elimdekiyle yetinmekten. Bir memurdan farkım yok şimdi. Pardon var, bordrom daha mütevazi sayıları gösteriyor.


  Şu cümleleri kurduğumu hatırlıyorum üç yıl öncesinde;
  Okuldan yenilerde gelmiş çalışmaya başlamışım hemen, evde misafirler var. Kısırlar, börekler, kekler havada uçuşuyor.
  Sordu biri, nasıl sordu hatırlamıyorum ama evlenmiyor musun gibilerinden, benim cevabım netti.
  Çok sıkıldım fakirlikten, olacaksa zengin koca olsun. :)


  Bi süre panzehir oldu bana bu söz. Gülüşüp kapanıyordu konu temiz temiz. Şimdi kızma yoluna gidiyorum ne yazık ki. Başka derdimiz, meselemiz, konuşacak fikirlerimiz yokmuş gibi. İnsanlar neden bu kadar merak ediyorlar hiç anlam veremiyorum. Üstelik bu yakınlığı nereden ve nasıl kuruyorlar anlamak güç.


  Şimdi burada, açık ofiste, çok keyifli ekip arkadaşlarımla vakit öldürüyorum. Sık sık masamın karşı bölümünde toplantılar, görüşmeler yapılıyor. Bu durum bazen huzurumu kaçırıyor. Yaşamaya geldiğim bu hayatın orta yerinde anlamsız gürültüler. Ego savaşları, komik tevazular, nezaketler. En kötü işsiz kalır bi mağazada kıyafet katlarım diyorum. Vizyonsuzluk(!) huzurlu.


  Yarın çalışmayacağım için mutluyum. Tuba'nın yanına gidiyorum. Kafa tatili. Atandı arkadaşım, adalet öğretmeni olarak. Pek seviniyorum onun için. Belki döndüğümde de yazarım buralara bir şeyler.


  Kış geldiğinden sanırım, daha çok düşünme fırsatı buluyor insan. Soğuktan duvarlar ardına kapanıyoruz. Bir takım özlemler duyuyorum kendi kendime. Tatlı bir melankoli.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Mesai Arası 3

Pamuk Şekeri

Ferah Uyusun Ruhun...