Bir Soluk Arası

 Pek sevgili blogum, seni ihmal ediyorum elimde olmayan sebeplerden dolayı.

 Yazma hasretiyle bir tatil geçiriyorum. Bilgisayarım rutin bir sinir krizinde heba oldu. Açılmıyor. İçinde sakladığım yazılarım ve şiirlerim vardı muhtemelen onlar da gitti. Üzüntüm sessiz.

 Ramazan ayına girdik ama ben hiç lafını etmemişim burada. Dini konularda konuşmayı, ahkam kesmeyi, Allah Allah deyip de bir çok kurala uymamayı doğru bulmuyorum. Bu yüzden de yazmayı tercih etmiyorum. Ama Pınar'ımın oruçları anlatılmaya değer. Küçüğüm ben diye icatlar çıkarıyor kendine ve oruç tutarken bir şeyler yeyip "küçüğüm ben bana günah olmaz" diye çikolatayı mideye götürmüş geçen gün. :) Sorularımla epey bir beyin fırtınası yaşatmadım değil tabi sonrasında. Bu soru meselesi tehlikeli iş. Kendi içimde pek kurcalamayı düşünmüyorum ama ne olur bana cemaat klişeleriyle gelmeyin vebal kabul etmem sonrasında. Mürit kazanacağım diye müşrik kazanmanız olası. Bir parantez açmakta yarar var. Cemaatle ilgili Uşak'a döndüğümde bir yazı yazacağım. Yargılı değilim bir blogger arkadaşın da dediği gibi anlamaya çalışıyorum.

 Sonra ne vardı yazacağım...

 Televizyon.
 Evdeyim 24 saat malum. Sevmesem de izliyorum deli gibi. TRT de seksenler diye bir filme takıldım bir iki gün. Sonrasında İnsanlar Alemi var bir de. Doktorlar vardı ama artık tarafımdan izlenmiyor. Sağlık hikayelerinden özel hayata dönmeye başladı ve bu benim pek hoşlanmadığım tarz. Bilgi yarışmaları gördüğüm zaman kendimi iyi hissediyorum. Hiçbir şey okumuyorum çünkü evdeyken. Bir şeyler öğrenemiyorum ne yazık ki. Yazamıyorum bilgisayarım yok. Çizemiyorum, çizmiyorum. Aslında televizyon ile ilgili de bir çok tahlil yaptım kendimce ama buraya aktarmak için fırsatım yok.

 İyi giden bir şey mi?
 Yarın lise arkadaşlarımla iftar için bir yerlere gideceğiz. Güzel geçecek. :)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

"Hay Aksi" Eseri Üzerine

Mesai Arası 3

Pamuk Şekeri